10 Nisan 2020 Cuma

Tam da Burada


Burada evetle başlayan cümlelerde amalar işsiz
Evet, kısa kesmek bulaşıcı bir hastalıktır
Ve kronik hataları olanlar zor atlatır
Burada bağlaçtan sonra virgülle ayrılır zaaflar
Nokta konduktan sonra büyür. Yalnızlıkların başı
Sağdan sola yazılan hayat soldan sağa okunur
Bu yüzden burada okunduğu gibi yaşanmaz hiçbir acı
Tek kişilik selâ yoktur aslında:
Gizli sevda çeken körpe kızların hepsi yasta
Dedim ya
Gıcırdayan karyolalar nüfusu arttırır
Kucaklarda ne taşlar taşınır da
Farazi ölünmez burada yalnızca
Yevmiye parasına satılan Songüller bitmez bu tütünlü tarlalarda
Yamalı pantolonunun paçasından asılır dünya
Ve bağzı çocuklar ağlamaz dizleri kanadığında
Dövülmenin de bir matematiği vardır
Vuruşmanın …
Sevişmenin …
En güzeli şuydu aslında
İki haneli ve ufak rakamlı yaşımdan beri cahilim
Senin noksan olduğun dünyaya
Karanlığın âmâya ne düşmanlığı var?
Söyledim sana ben barınamam bu kızıl haçın altında
Ezberimdeki tüm patikaları ifşa ettim mülteci çocukların hayatı karşılığında
Davayı sattın dediler insanlık uğruna
İnsandım bi ara oysa
Müezzinden önce ve sonrada
İki ezan arası miktarınca
Holigan oldum ben Anne politik sloganlar atarak dağlara
Evet, evet
Tam da burada
Bilim insanları bunu da açıklasın
Elli kuruşa içilen çayın neden tadı yok duvarlarında bisiklet asılı kapitalist soygunlarda
Döndüğümde yanımda ol
Sağımı soluma bağlayan kaburgamın hizasında
Sebepsiz hüzünler yaşıyor birileri ve kimileri inanmıyor bu lûtfa
Belli ki bu asra fazla hâlâ
Öyle ya, insanlık bol geliyor diyet yapan Amerikan sosyologlara

30 Mart 2020 Pazartesi

Göğsümdeki Kambura Kaçak Kat İzni Verildi





Adam güzel günlere olan inancını ayakkabılarını boyama karşılığında sekiz yaşındaki bir kara kavruğa sattı. Ne ayakkabıların boyaya ihtiyacı vardı ne de adamın güzel günlere. Bu ilginç anlaşmayla tüm güzel günlere olan isteğinden, hakkından, şahsi payını hibe etti. Yaşayacak mıydı, yaşasa şansı döner miydi? Aslında bedeninde belirmeye başlayan ümitsizlik kara delik gibi tüm varlığını yutmaya başlayınca böyle bir yola başvurmuştu. Bir çift gözün bile değmediği şiirler gibiydi şimdi adam. İçi boş dondurma külahları gibiydi. Sabahın erken saatlerinde günlük yevmiyesini çıkarabilmek için meydanın en eski ve bilindik camisinin önünde bekleyen, işverenlerin göz ucuyla seçtiği ameleler gibiydi şimdi. Sıradandı, herkesi eşitleyen gözler üzerini mıncıklıyordu.’
Kitabı kapattı. Gözleri batıyordu satırları takip etmekten ama eli halının üzerinde geziniyordu. Az evvel okuduğu özenli hikayeye biçimsiz tasvir geçecekti. Kitabın boşluğuna, yazara ortak olma hevesiyle şunları yazdı.

   Anlatılan tüm masallara inanma gücünden vazgeçen bir adam ömrünü hiçe satmış demektir. Kendini çöpe atmış demektir. Gözlerine ihtiyacı yoktur yeryüzü duman altında kaldığı bir yerdir. Ayakları bir yere götürmez artık. Bir kapıya ihtiyaç duymaz anahtarsız rehinedir, bir çapıta dilek bağlamaz, bir çocukluğa sarılmaz. Bir ölümlüyle tanışacak zaman tanımaz kendine. O, şansını kayan yıldızların kuyruklarında yere çakılırken görmüştür. Biz bu insanlara yaşayan ölüler deriz. Ölmezler ama her gün mezarlıktadırlar. Yatarlar soğuk yerlerde ama ter döker, hesaba çekilirler. Kanlı canlı dururlar ama kayıptırlar. Yıkanır ama kendi içlerindeki gölette boğulurlar. Onlara ölü demeyiz biz.
Şimdiki hayatlarını bir kumar oynar gibi yaslarının üzerine yatırırlar. Nefesleri senet, sözleri sayaca bağlıdır. İnan yavrucak, sana beş kuruş istenmeden verilen o neşe o parıltılı düş’ün altında her gün yel alan korlaşmış bir et vardır. Tüm o cereyan eden duvarlardaki rutubetli koku havasızlıktan değildir. Geç saatlerde kimseye gösterilmeden akan yaşların imzasıdır. Biz onlara ölü demeyiz. Yüklü deriz. Bulut gibi, gebe gibi, toprak gibi…
Kitap, üzerine iliştirilen notla birlikte şimdi tamamen kapanmıştı. Onu orada bırakan elin bir daha alamayacağını bilmeden sessizce…

30 Kasım 2016 Çarşamba

Serzeniş


Sakallarındaki beyazlara
gömsünler isterim.
Dört mevsim yazdır şimdi
Kirpiklerimle kirpiklerine değmek...
En ucuz gülümsemem olsun
alnımdan öpüşlerin
Şu sıralar olmak istediğim
yerdi umrundaki durak
Söylesene burdan mı kalkar
kalbine dolmuşlar?
Ya da bir gülsen de olur
dudağında yüreğiyle gezen adam
Yağmur diner, gökkuşağı çıkar
Çocuklar üşümemiş olur
Buzlar göle dökülür, kardelenler açar
Yanakların kurur
Gözbebeklerin ela olur
Ben karşında kıpırdamadan izlerim
Bir bakarsın gerçek olur.

9 Kasım 2016 Çarşamba

Potkal'ın Sakladıkları


                 

 
 
Bu hikayeyi anlatmam gerekiyor sanırsam. Kendini bulma yolunda saptığın    patikaları, kimsenin adını bile bilmediği heyecanları denediğini. Gezmekten hoşlanan biri olduğunu varsayalım, çılgın şeyler denediğini falan. Skydiving, paragliding gibi extrem sporlarından herhangi biri mesela. Bunların hepsi sensin unutma. Saçmalıyor olabilirim, bu taraflarını görmezden gelebilir misin? 

Dikkatsizlikle bir hata yaptın ve kontrolünü sağlayamayıp yüz bin bilinmeyenli bir denklemin içine düştün.Yani adavari bir yere. Ne yaparsın? Bu yanına alacağın üç şey zımbırtısını zaten geçiyorum. Gerçek bir yaşamın kurgusunu yapmak için geç kalınmış farzet. Hayatta da böyledir. Ani gelişen olaylar seni bir adaya sürüklüyor. Ve hadi burada yaşa bakalım diyor gibi. Korkma, bir tek sana değil bunu herkese yapıyor. Ama görebilen az. Nerede olduğunu görebilen... Issız adalar çoktur değil mi? Kendi ıssız adandan hiç yardım çığlığı attın mı? Evetleri duyar gibiyim. Benim de içime sığmaz, adama ağır gelen fısıltılarım oldu. Ve yeni bir serüven, belki de bir umut arayışına girdim. O yüzden burdayım. Küçük şişeler buldum ve her birine minik hikayeler yazıp denize bıraktım. Kimine göre yardım çağrısıydı kimine göre sadece dert yanma. Ama hepsinde aynı hikaye vardı. "Bu şişenin yazarı ilerdeki adada ve belki de onu derbeder bir halde bulacaksınız." Kime ulaştığını, ulaşacağını ve ulaşma ihtimalleri beni tüketse de buna değer. İçimdeki ses "Bu adayı terk et artık."diyor. Ben de ona şu cevabı veriyorum." Bir artı bir bazen iki değil üç eder hanımefendi." 

Yalnızlığım ve ben çoğu zaman üç ediyoruz. İnsan bu işte... Muhabbet isteyince yalnızlığınla bile kavga edesin geliyor. Cevap veriyor olmasa ona bu kadar sarmam herhalde değil mi?


                     

Tam da Burada

Burada evetle başlayan cümlelerde amalar işsiz Evet, kısa kesmek bulaşıcı bir hastalıktır Ve kronik hataları olanlar zor atlatır ...